بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَٱلَّذِينَ سَعَوۡ فِيٓ ءَايَٰتِنَا مُعَٰجِزِينَ أُوْلَٰٓئِكَ لَهُمۡ عَذَابٞ مِّن رِّجۡزٍ أَلِيمٞ ٥
Birbiriyle yarış edercesine âyetlerimizin içinde koşanlar (a gelince.) İşte onlar, için de pek çetin ve kötü bir azâb vardır.
وَيَرَى ٱلَّذِينَ أُوتُواْ ٱلۡعِلۡمَ ٱلَّذِيٓ أُنزِلَ إِلَيۡكَ مِن رَّبِّكَ هُوَ ٱلۡحَقَّ وَيَهۡدِيٓ إِلَىٰ صِرَٰطِ ٱلۡعَزِيزِ ٱلۡحَمِيدِ ٦
Kendilerine ilim verilenler ise Rabbinden sana indirilen (Kur'an) in hakıykatın ta kendisi olduğunu bilir (ler) ve (onlar) her hamde lâyık olan Ğaalib-i mutlakın (ya'ni Allahın) yolunu gösterir (ler).
وَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ هَلۡ نَدُلُّكُمۡ عَلَىٰ رَجُلٖ يُنَبِّئُكُمۡ إِذَا مُزِّقۡتُمۡ كُلَّ مُمَزَّقٍ إِنَّكُمۡ لَفِي خَلۡقٖ جَدِيدٍ ٧
O küfredenler (birbirine şöyle) dedi (ler): «Siz didik didik parçalanıb dağıldığınız vakit her halde ve muhakkak tekrar yeni bir yaratılışda (bulunacağınızı) size (ehemmiyyetle) haber vermekde olan bir adam gösterelim mi size»?
أَفۡتَرَىٰ عَلَى ٱللَّهِ كَذِبًا أَم بِهِۦ جِنَّةُۢۗ بَلِ ٱلَّذِينَ لَا يُؤۡمِنُونَ بِٱلۡأٓخِرَةِ فِي ٱلۡعَذَابِ وَٱلضَّلَٰلِ ٱلۡبَعِيدِ ٨
O, Allaha karşı yalan yere iftira mı etdi? Yoksa onda bir delilik mi var? Hayır, âhirete inanmamakda olanlar (orada) azâbda, (dünyâda da hakdan) uzak (bir) sapıklık içindedirler.
أَفَلَمۡ يَرَوۡاْ إِلَىٰ مَا بَيۡنَ أَيۡدِيهِمۡ وَمَا خَلۡفَهُم مِّنَ ٱلسَّمَآءِ وَٱلۡأَرۡضِۚ إِن نَّشَأۡ نَخۡسِفۡ بِهِمُ ٱلۡأَرۡضَ أَوۡ نُسۡقِطۡ عَلَيۡهِمۡ كِسَفٗا مِّنَ ٱلسَّمَآءِۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَةٗ لِّكُلِّ عَبۡدٖ مُّنِيبٖ ٩
Gökden ve yerden önlerinde ne var, arkalarında ne var, bakmadılar mı? Eğer biz dilersek onları yere geçiririz, yahud gökden üstlerine parçalar düşürürüz. Şübhe yok ki bunda Rabbine dönen her kul için elbet bir ibret vardır.
۞ وَلَقَدۡ ءَاتَيۡنَا دَاوُۥدَ مِنَّا فَضۡلٗاۖ يَٰجِبَالُ أَوِّبِي مَعَهُۥ وَٱلطَّيۡرَۖ وَأَلَنَّا لَهُ ٱلۡحَدِيدَ ١٠
Andolsun ki biz Dâvuuda bizden bir imtiyaz verdik. «Ey dağlar, onunla birlikde tesbîh edin» (dedik), kuşlara da (bunu emretdik). Ona demiri de (mum gibi) yumuşatdık.
أَنِ ٱعۡمَلۡ سَٰبِغَٰتٖ وَقَدِّرۡ فِي ٱلسَّرۡدِۖ وَٱعۡمَلُواْ صَٰلِحًاۖ إِنِّي بِمَا تَعۡمَلُونَ بَصِيرٞ ١١
«(Bütün bedeni örtecek) uzun zırhlar yap, (onları) dokumada intizaamı gözet» diye (buyurduk). «(Ey Dâvuud haanedânı) iyi amel (ve hareketler) de bulunun. Çünkü hakıykat ben, ne yaparsanız tastamam görenim».
وَلِسُلَيۡمَٰنَ ٱلرِّيحَ غُدُوُّهَا شَهۡرٞ وَرَوَاحُهَا شَهۡرٞۖ وَأَسَلۡنَا لَهُۥ عَيۡنَ ٱلۡقِطۡرِۖ وَمِنَ ٱلۡجِنِّ مَن يَعۡمَلُ بَيۡنَ يَدَيۡهِ بِإِذۡنِ رَبِّهِۦۖ وَمَن يَزِغۡ مِنۡهُمۡ عَنۡ أَمۡرِنَا نُذِقۡهُ مِنۡ عَذَابِ ٱلسَّعِيرِ ١٢
Süleymana da rüzgârı (müsahhar kıldık) ki sabahı bir ay (lık yol), akşamı bir ay (lık yol) du. Erimiş bakır ma'denini ona sel gibi, akıtdık. Önünde, Rabbinin izniyle, iş gören ba'zı cinler de vardı. İçlerinden kim bizim emrimizden ayrılıb saparsa ona çılgın azâbdan tatdırırdık.
يَعۡمَلُونَ لَهُۥ مَا يَشَآءُ مِن مَّحَٰرِيبَ وَتَمَٰثِيلَ وَجِفَانٖ كَٱلۡجَوَابِ وَقُدُورٖ رَّاسِيَٰتٍۚ ٱعۡمَلُوٓاْ ءَالَ دَاوُۥدَ شُكۡرٗاۚ وَقَلِيلٞ مِّنۡ عِبَادِيَ ٱلشَّكُورُ ١٣
O, kafalardan, heykellerden, büyük havuzlar gibi çanaklardan, sabit sabit kazanlardan ne dilerse kendisine yaparlardı. Ey Dâvud haanedânı, siz (Allaha) şükr için çalışın. Kullarımdan (hakkıyle) şükreden azdır.
فَلَمَّا قَضَيۡنَا عَلَيۡهِ ٱلۡمَوۡتَ مَا دَلَّهُمۡ عَلَىٰ مَوۡتِهِۦٓ إِلَّا دَآبَّةُ ٱلۡأَرۡضِ تَأۡكُلُ مِنسَأَتَهُۥۖ فَلَمَّا خَرَّ تَبَيَّنَتِ ٱلۡجِنُّ أَن لَّوۡ كَانُواْ يَعۡلَمُونَ ٱلۡغَيۡبَ مَا لَبِثُواْ فِي ٱلۡعَذَابِ ٱلۡمُهِينِ ١٤
Sonra biz ona ölüm hükmünü infaz edince (dayandığı) asaasını yemekde olan ağaç kurdundan başka bir şey bunun ölümünü onlara göstermedi. Bu suretle yere kapanıb yıkıldığı zaman besbelli oldu ki eğer cinler ğaybı bilmiş olsalardı öyle horlayıcı bir azâb içinde kalıb durmazlardı.
لَقَدۡ كَانَ لِسَبَإٖ فِي مَسۡكَنِهِمۡ ءَايَةٞۖ جَنَّتَانِ عَن يَمِينٖ وَشِمَالٖۖ كُلُواْ مِن رِّزۡقِ رَبِّكُمۡ وَٱشۡكُرُواْ لَهُۥۚ بَلۡدَةٞ طَيِّبَةٞ وَرَبٌّ غَفُورٞ ١٥
Andolsun ki «Sebe'» (kavmini) n sakin olduğu yerde (de) bir ibret vardı. (Her ev) sağdan, soldan iki (şer) cennet (bağçe ile muhacir idi). (Onlara:) «Rabbinizin rızkından yeyin, Ona şükredin. Çok güzel (temiz) bir belde. Rab (şükredenleri) cidden yarlığayıcıdır» (denilmişdi).